Ödevler

Lafonten Kimdir LaFontenin Hayatı Jean de La Fontaine

Doğumu 8 Temmuz 1621
Fransa/Château-Thierry Ölümü 13 Nisan 1695
Fransa / Paris

Jean de La Fontaine (okunuşu Lafonten) (d. 8 Temmuz 1621Château-Thierry - ö. 13 Nisan 1695 Paris) Fransız şair ve yazar.

Yazdığı fabl eserleri ile tanınmıştır. Varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Pariste kolejde okudu. Hukuk tahsili yaptı. Papaz yetiştirilmek istenildi ise de kiliseden ayrıldı. Okul hayatında başarılı bir öğrenci olamadı. Gençliğinde baba mesleği olan orman ve su kanalları işleriyle uğraştı. Çeşitli memurluklarda bulunmuş, düzensiz bir hayat yaşamıştır.

1673 senesinde Madam de la Sablièrenin himayesine girerek burada ilimfelsefeciler ve yazarlarla tanıştı. İlk masallarını burada yazdı. Çağdaşları, La Fontainei bir masal yazarı olarak görüyorlardı. Halbuki La Fontaine, yazdığı masallarda Dede Korkut masallarındaki uslupla hayvanlaraahlaki karakterler vererek onların şahıslarında bazı insan karakterlerini tenkidahlak dersi vermiştir. Buna edebiyatta teşhis ve intak sanatı denir. La Fontainein bu hususiyeti çok geç fark edilmiştir. Eserlerinde sadelik ve açıklık görülür. Konuşma şeklinde akıcı şiirleri, hayvanlar üzerinde tenkitleri, incitmeden iğneleme usulleri ile Fransız edebiyatına büyük eserler kazandırmıştır. adamları, etmiş, bir

La Fontaine masallarındaki konular, şark klasiklerinden alınmadır. La Fontaineden çok önceleri yazılmış Beydebanın Kelile ve Dimne eserindeki hikayelerin 18 tanesi[1], bu Fransız edebiyatçısı tarafından şiir şeklinde tekrarlanmıştır. Masalları çoğunlukla herkesin anlayabileceği bir şekilde yazılmıştır. La Fontainein canlı, hızlı, incelik ve nükte dolu bir anlatımı vardır. Kişilerini hemen daima hayvanlar arasından seçerse de bazan insanları, bilhassa köylüleri de olaylara karıştırır. Sık sık bahsettiği hayvanlar aslan, kurt, tilki, eşek ve horozdur.

La Fontaine, kötüyü göstererek iyinin ne olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Ancak şiirlerini okuyan çocuklarda herhangi bir açıklama yapılmazsa tam . ters etkinin hasıl olduğu da bir gerçektir.

Masalları toplam olarak 238 adet olup, 12 kitapta toplanmıştır. 1668de basılan ilk altı kitabında 124 masal vardır ve bunlar birinci cildi meydana getirir. İkinci cilt 1678de basılan beş kitaptır. En son 1694de bastırdığı üçüncü cilt ise tek kitaptan ibarettir.

La Fontaine, roman ve piyes de . yazmıştır. Nakaratlı uzunca şiirleri ve şiirlimektupları vardır. Hadım, Gülünç Macera, Floransalı, Büyük Maşrapa, Köy Sevdaları komedi türündeki eserlerindendir. Contes (Kont) isminde şiirlihikayeler eserinden dolayı Fransız Akademisine kabul edildi.13 Nisan 1695te Pariste öldü.

Eserleri birçok dile tercüme edilmiştir. Ancak hiçbir tercüme orijinalindeki sadelik ve çekiciliği verememiştir.

Türkçeye ise, Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik . Fikret ve Orhan Veli Kanık tarafından çevrilmiştir.

Uzay Gemileri Uzayda Nasıl Hareket Eder? Uzay Araçlarının Sırrı

Uzayda hava yoktur. Bu yüzden uzay araçları normal taşıtlar gibi sürtünmeyi kullanarak hareket etme imkanına sahip değildirler. Bunun yerine momentumun korunumunu kullanırlar!...Peki nedir momentum ve bu şahs-ı muheteremin korunumu?! Momentum bir cismin hızı ile kütlesinin çarpımıdır. Bu sayının önemi ise ne olursa olsun (dışarıdan bir kuvvet etki etmedikçe!) sabit kalmak zorunda olmasıdır!... Böyle olunca da mesela bir sistemin kütlesi değiştiğinde hızı da değişmek zorunda kalır momentumu korumak için.Bir örnekle meseleyi daha da küçük lokmalara bölelim ki yutulması kolay olsun: Buz patenini hepiniz seyretmişsinizdir. Çiftlerde erkek, eşini ittiğinde kız kendin uzaklaşırken kendi de geriye doğru hareket eder. İşte vakt-ü zamanında bilim adamları düşünmüşler taşınmışlar ve uzay araçlarını bu şekilde tasarlamışlar (Buz patencileri ile değil elbette canım!! ). Yakıt tankında yakılan sıvı yakıt yüksek hızla ve devamlı olarak dışarı püskürtülür! Bu da uzay aracına ileriye doğru bir hız kazandırır.Ayreten uzay araçları belli bir hıza ulaştıktan sonra o hızla hızlarına devam etmek için devamlı yakıt kullanmalarına da gerek yoktur. Çünkü uzayda hava, dolayısı ile sürtünme olmadığından hızınızı bir gezegenin çekim alanına girene kadar problemsizce koruyabilirsiniz. Bu yüzden uzay uçuşlarında azami yakıt tasarrufu için gezegenlerin çekim kuvvetleri kullanılır. Mesela şu anda hala plan safhasında olan Mars'a insanlı yolculuk için Jüpiter'in çekim kuvveti kullanılması hesaplanıyor!!..Görüyosunuz ya hızla kütlenin çarpımı nelere kadir!!!! )

EVREN

Evren veya kâinat, sonsuz uzamda bulunan tüm madde ve enerji biçimlerini içeren bütünün adıdır. Yani "evren" astronominin, astrofiziğin konu edindiği şeylerin tümüdür.Galaksilerin birleşimiyle oluşan her şeydir. İçinde "her şey" olan bu dev çorba, sonsuzluk veya hiçlik olarak tanımlanabilecek uzayın içinde yer alır. Daha doğrusu, uzaya fon olan siyah hiçliğin içindeki her şeydir evren. Dolayısıyla aslında sonsuz uzayın-hiçliğin içinde de değildir. Zira "hiçliğin" içi olmaz. Fakat olmayan şeylere de (sıfır gibi) onlardan bahsedebilmek ve düşüncelerimizde kullanabilmek için bir isim vermek zorunda olduğumuzdan evreni çevreleyen bu "hiçliğe" uzay-uzam gibi isimler vermişizdir.

Bütün gök cisimlerinin içinde yer aldığı sınırsız boşluğa evren denir. Genişliği belli olmayan evrende değişik grupta ve özellikte gök cisimleri bulunmaktadır. Bunların özelliklerine göre çeşitli adlar verilmektedir.Evren : İçinde milyarlarca gökcisminin bulunduğu sonsuzluk ve onun içindeki varlıklar bütünüdür. Evren içerisindeki cisimlerin başlıcaları şunlardır.Yıldız : Isı ve ışık yayan gök cisimlerine denir. Örnek: GüneşGezegen : Yıldızlardan aldığı ısı ve ışık yansıtan gök cisimleridir. Örnek: DünyaUydu : Gezegenlerden küçük, bağlı olduğu gezegenlerin etrafında dönen gök cisimleridir. Örnek: AyNebula : Evrendeki kızgın gaz ve toz bulutlarıdır. Örnek: Andromeda.Meteor : Atmosfere girince ateş külçesi durumuna dönüşen Evrendeki başıboş dolaşan kayaçlardır.Galaksi : Evrenin sonsuz boşluğunda bulunan sayısız gök cisimlerinin oluşturduğu kümelere galaksi denir. Dünyamızın içinde bulunduğu yıldız sistemi yani Güneş sistemi, Samanyolu galaksinde yer alır.Yıldız Sistemi : Bir yıldız ve onun çekim gücünün etkisi altındaki gezegenler ve diğer gökcisimlerinden oluşan sistemlerdir. Örnek: Güneş sistemi.Güneş : Kızgın gazlardan oluşmuştur. Çevresine ısı ve ışık yayan gök cismidir. Yapısının %99 hidrojen ve helyum gazlarından oluşur. Yarıçapı 700.000 km. dır. Yüzeyinde sıcaklık 6000 oC Yer yuvarlağından 333.000 kat büyüktür. Dünyamıza ortalama 149.000.000 km. uzaklıktadır.
 

 

GEZEGENLER

Güneşin etrafında dolanan gökcisimlerine gezegen adı verilir. Dar anlamıyla, Güneş Sistemi içinde, Güneş'in doğrudan uydusu olan ve Uluslararası Gökbilim Birliği (IAU) tarafından bu tanıma uygun bulunmuş 8 gök cismini belirlemede kullanılır.

Uluslararası Gökbilim Birliği'nin (IAU), 1919 yılından bu yana kabul ettiği Güneş Sistemi'nin 8 gezegeni, güneşe yakınlık sıralarına göre şunlardır:
1. Merkür ,
2. Venüs ,
3. Dünya ,
4. Mars ,
5. Jüpiter ,
6. Satürn ,
7. Uranüs ,
8. Neptün

GÜNEŞ SİSTEMİ

Güneş Sistemi; Güneş'ten ve onun çekim etkisi altında kalan sekiz gezegen ve onların bilinen 166 uydusundan[1], üç cüce gezegenden (Ceres, Plüton, Eris ile onların bilinen dört uydusu), ve milyarlarca küçük gökcisminden oluşur. Küçük cisimler kategorisine asteroitler, Kuiper kuşağı nesneleri, kuyrukluyıldızlar, göktaşları ve gezegenlerarası toz girer.

Güneş manyetik bir alana sahip olan, dönen ve çekirdeğinde enerji üreten bir gökcismidir. Güneş, güneş sistemindeki maddenin % 99.85’ni içerir. Gezegenler % 0.135, uydular,asteroidler, kuyruklu yıldızlar, meteoritler ve gezegenler arası ortam ise % 0.015’ni oluşturur. Güneşin enerjisi, 15 milyon K (Kelvin) sıcaklıktaki ve yeryüzü atmosfer basıncından milyarlarca kez fazla olan çekirdeğindeki, hidrojenin helyuma dönüşmesinden kaynaklanır. Çekirdek tepkimeleri sonucu serbest kalan enerji, yüzeye gelir ve buradan uzaya yayılır. Bu enerjinin sadece 2.2 milyarda biri yeryüzü tarafından soğurulur ve yaşam için gerekli koşulların oluşmasını sağlar. Güneşten, X-ışınlarından radyo dalgalarına kadar her dalga boyunda enerji yayılır. Güneşte ışınım kuvveti ile çekim kuvveti

Kayalık gezegenlerle gaz devlerinin arasında Güneş’in etrafında dönen binlerce kaya parçasının oluşturduğu asteroit kuşağı yer alır. Güneş sistemindeki cisimlerin çoğu, Güneş’in ekvator düzleminde eliptik yörüngelerde döner. Tüm gezegenler Güneş etrafında aynı yönde (yukarıdan bakıldığında saat yönünün tersi yönde) döner. Uydularda gezegenleri etrafında dönerken aynı zamanda kendi eksenleri etrafında da dönerler. Güneş sisteminin bütünü de, bizim galaksimiz olan Samanyolu’nun merkezi etrafında döner.

UZAY

Evren (Kozmos), tüm varlıkları ve olayları içeren bir sistemdir. Kelimenin kökü dikkate alındığında bu "dirlik ve düzen içinde bir evren" anlamına gelen Yunanca bir sözcüktür. Kozmoloji (evren bilim) açısından ise bu terim bizim gözlemlediğimiz evren olarak düşünülür. Bu nedenle bizden önceki ve sonraki evrenlerin varlığı da söz konusudur. Günümüzde ulaşılabilen en son teknik verilere göre, uzayın fizik yapısı şöyle sıralanabilir:
1-Galaksiler 2-Elektromanyetik radyasyon 3-Nötral ve iyonize hidrojen 4-Toz parçacıkları 5-Galaksilerden gelen ışıklar 6-Süpernova ve Galaktik patlamalardan oluşan kozmik ışınlar 7-Kütlesi olmayan nötronlar 8-Gravitik dalgalar.

Uzay çok eski dönemlerden beri insanların büyük ilgisini çekmiş, sonu olup olmadığı; varsa, sınırlarının nereye kadar uzandığı bilginleri ve felsefecileri yakından ilgilendirmiştir.Uzay evrende Dünya dışında kalan parçadır. Uzayda yer alan gökcisimlerinin incelenmesi, bunların hareketlerinin diğer gökcisimlerinin davranışlarına yaygınlaştırılması, uzay hakkında çok az da olsa kimi fikirlerin ortaya atılmasını sağladı. Çağlar geçtikçe insanların daha güçlü teleskoplarla uzayı incelemesi uzay hakkındaki bilgileri artırdı. Uçan cisimlerin ortaya çıkmasıyla Dünya'yı çevreleyen yakın uzay hakkındaki bilgiler, daha da artmaya başladı. Nihayet, güçlü füzeler, yapma uydular, Ay'a insanlı ya da insansız araçlar gönderilmesi, Güneş Sistemi içinde yolculuk yapacak yapma uyduların geliştirilmesi, çok güçlü radyoteleskoplarla uzayın derinliklerinin araştırılması, 20. yüzyılın ikinci yarısında insanlığın uzay hakkındaki bilgilerini önemli ölçüde genişletti.

BİG BANG

Big Bang ya da Büyük Patlama, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul gören[1] evren modeli. Big Bang modeli, ilk kez 1920'lerde Alexander Friedmann ve Abbé Georges Lemaître tarafından ortaya atılmıştır. Modern sürümü ise 1940'larda George Gamow ve mesai arkadaşları tarafından oluşturulmuştur.

Bu "sonsuzdan beri var olan evren" fikri, Batı düşüncesine materyalist felsefe ile birlikte girmişti. Eski Yunan'da gelişen bu felsefe, maddeden başka bir varlık olmadığını savunuyor ve evrenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini öne sürüyordu. Aslında materyalizm, Ortaçağ'da Kilise'nin hakim olduğu dönemde rafa kaldırılmıştı. Ama Rönesans'tan sonra Batılı bilim ve fikir adamlarının yeniden Eski Yunan kaynaklarına merak sarmaları ile birlikte, materyalizm de yeniden kabul görmeye başladı.

İngiliz, Avustralyalı ve Amerikalı bilim adamlarından meydana gelen iki ayrı çalışma grubu, yıllar süren araştırmalarında, toplamda yaklaşık 266.000 galaksiyi 3 boyutlu olarak konumlandırıp haritalandırdılar. Galaksi dağılımı hakkında topladıkları verileri, evrenin her yerinde yayılan Kozmik Fon Radyasyonu verileriyle karşılaştıran bilim adamları, galaksilerin kökenine dair önemli bulgular elde ettiler. Çalışmaları yorumlayan araştırmacılar, galaksilerin, Big Bang’den 350.000 yıl sonra oluşan maddenin nispi olarak kümelendiği bölgelerde oluştuğunu ve yer çekimi kuvvetinin etkisiyle şekillendiği sonucuna vardılar.

KÜRESEL ISINMA

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor.

50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir.
50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir.

Yerküre’nin 4.6 milyar yıllık çok uzun jeolojik tarihi boyunca iklim sisteminde milyonlarca yıldan on yıllara kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal etmenler ve süreçlerle birçok değişiklik olmuştur. Jeolojik devirlerdeki iklim değişiklikleri, özellikle buzul hareketleri ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnız dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmamış, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler oluşturmuştur.

Teknoloji

İnsanoğlu tarihler boyunca işlerini kolaylaştırmak için çeşitli aletler geliştirmişlerdir. Örneğin avlanmak ok ve mızrak geliştirmişlerdir. Daha sonraları bu ok ve mızrakları birbirleri ile savaşmak için kullanmışlardır. Ve bu tarih boyunca değişik savaş aletlerinin teknoloji sayesinde geliştirilmesine sebep olmuştur. İlk başlarda ok, mızrak, kılıç ve kalkan kullanılmıştır. Sonraları bu aletler teknolojinin gelişimi sayesinde yerini ateşli silahlara bırakmıştır. Ateşli oklardan bir borunun içinden taş fırlatan barutlu silahlara geçilmiştir. Bu silahlar teknolojik uygulamalar sonunda taş yerine işlenmiş demir fırlatmaya başlamıştır. Ve sonrasında top tüfek gibi daha teknolojik silahlar geliştirilmiştir. Bu sadece teknolojinin savaş alanındaki gelişimidir. Bunun dışında insan yaşamını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler vardır. İnsanlar çok önceleri birbirleri ile uzaktan haberleşmek için duman kullanırlardı. Yanan bir ateşten çıkan dumanı değişik belirli şekillerde çıkararak anlamlar çıkarırlar ve böylece anlaşırlardı. Daha sonra değişik metotlar ortaya çıktı. Bir güvercin evde beslenilir ve büyüyünce haberleşilecek eve taşınırdı. Sonra bu güvercinin ayağına bir not bağlanıp havaya salınırdı. Serbest kalan kuşun gideceği ilk yer büyüdüğü ev olacaktır. Büyüdüğü eve gelen güvercin ayağında notu getirecektir. Bu yöntem tarihi kayıtlara ilk posta olarak geçmiştir. Daha sonrasında teknolojinin de sayesinde telefonlar ve İnternet günlük hayatımıza girmiştir. Tüm bunların dışında ulaşım önceleri atla yapılmaktaydı.Teknoloji bu alana da el attı ve tekerlekli araçlar kullanılmaya başlandı. Sonuç, arabalar, bisikletler, uçaklar ve deniz taşıtları. teknolojinin olumsuz yanları vardır teknolojiyi ilk olarak kaan arslan keşfetmiştir

 

İstanbul

İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, iktisadi ve kültürel açıdan en önemli şehri.

Belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre, 11 milyonu geçen nüfusuyla dünyada üçüncü, Avrupa'da birinci sırada gelir.[2] 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 8. sırada yer alır.[kaynak belirtilmeli]

Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur. İstanbul'un Avrupa'daki bölümüne Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası denir. Dünyada iki kıta üzerinde kurulu tek metropoldür. 39 ilçesi vardır, sınırları içinde büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olacaktır.

Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmıştır.

Türkiye

Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti[1] (Türkiye Cumhuriyeti ) Kuzey yarımkürede eski dünya karaları denilen, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında bulunan bir ülke. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadasında, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan (Nahçıvan Özerk Bölgesi) ile, İran, Irak ve Suriye'dir.

Türkiye, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasından sonra, Osmanlı'nın devamı olarak devletinTürk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde Türk Milletin büyük mücadelesi ile kurulmuştur. 1923 yılında cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu olarak kabul edilir.

Birleşmiş Milletler, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Avrupa Konseyi, İslam Konferansı Örgütü, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Dünya Ticaret Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü Türkiye'nin üye olduğu uluslararası örgütlerdendir[21]. 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği'ne tam üyelik için müzakerelere başlanmıştır.[22]

Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk (d. 1881, Selanik - ö. 10 Kasım 1938, İstanbul), Türk asker ve devlet adamı. Türk Kurtuluş Savaşı'nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu'da başlayan Ulusal Bağımsızlık Mücadelesi'nin askerî, fikrî ve siyasi önderliğini yapmış; modern Türkiye'yi oluşturan devrim ve reformları gerçekleştirmiştir. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu siyasi örgütü ve dönemin iktidar partisi Cumhuriyet Halk Fırkası'nın (daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi) kurucusu ve ilk genel başkanıdır.

Bu bölüm yapılmaktadır.sorularınız varsa  bana atabilirsiniz. 

 

 

 

 
Sitenizesayac.com

Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.
 
Bugün 28 ziyaretçi (37 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol